27 Mart 2012 Salı

Paralel Evren


Daha 25 yaşındayım ve tek hayat bana az geliyor desem ne demek istediğimi anlar mısınız? Eğer benim gibi hissettiyseniz anlarsınız sanırım ancak.

Sanırım çok kitap okuduğumdan ve kendimi kitaplara hep fazla kaptırdığımdan bir sürü hayat yaşayabilme olayı bana çok aşinadır. O kitabın kahramanı sayesinde bir sürü maceraya atılıp, bir sürü aşk yaşayıp bir sürü olay atlatırım kendimi bildim bileli.

Bu hayal dünyasını geliştiren süper bir şey gibi durabilir ama değil. Çünkü yetmemeye başlıyor kitaptaki kahramanla yaşamak. Kendi hayatında ancak tek bir öykünün olması moralini bozuyor.Ne biliyim böyle iki yol çıkıyor ya karşına bazen hayatta.Seç birini diyorlar,istiyorum ki birini seçip yaşadıktan sonra dönüp öbürünü de yaşayım onu da görüyüm.O diğer yoldan mahrum kalmak benim hayatta bişeyler mi kaçırıyorum duygusunu yaşamama neden oluyor.Hep bir aklım başka yerlerde kalmış oluyor.Hep yaşayamadığım hayatları merak ediyorum.Geçmişte takılı kalmaktan başka bir şey bu.Keşke diğer yolu seçseydim değil aklımdaki.Acaba diğer yolu seçseydim şu an ne oluyor olcaktı aklımdaki soru.Anı yaşa diyorlar ya hep.Ben başka andaki Simgeyi merak ediyorum işte.

Eğer kelebek etkisindeki gibi paralel evren falan gibi fantastik şeyler varsa ilk beni gönderinde öğreniyim içim rahat etsin bir huzura eriyim.

21 Mart 2012 Çarşamba

Uzun yolları aştım da geldim


Ben sınava çalışmak için ailemin evine geldiğimden seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli avutmasında bir ilişki yaşıyorum. Sevgilim İstanbul’da, eh hafta sonları falan filan bahaneleriyle görüşmek gerekiyor ki gözden uzak olan gönülden de uzak olurmuşa geçiş yapmayalım.

Onun benim yanıma geldiği zamanlar iyi hoş.O bile sorunlu gerçi benim için.İstediğim gibi gıcıklık yapamıyorum,surat asamıyorum.Çocuk buraya kadar gelmiş bak hem yarın da gitcek iyi davran onaa diyen bir iç ses sayesinde canım canım modunda yeniden ilişkinin ilk günlerindeki uysal hallerimi yaşıyorum.Tabi kompanse etmek içinde tüm cırlamalarımı telefonda, mesajda yapıyorum. Hem de gelmesine yakın dönemde, böylece barışma şeysine daha güzel oluyor canım canım halleri…

Benim onun yanına gitmem ise, benim için bir işkence.Hele çevresine o hala benim mesajı vermem gerekmese hiç gitmem. Ama işte yapcak bişey yok nadir de olsa ben de onun yanına gidiyorum.Bir kere zaten sevgilin seni uzun süredir görmedikten sonra öle otobüste pestilin çıkmış halde görünce bence hiç etkili bir buluşma olmuyor.Sonra sabahın köründe kalk git,otobüse bin o kadar yolu git.Ben huysuz olmayım da kim olsun sonra??

Bir de otobüste yanıma kim oturcak stresi var ki son yoluculuğumda piyango bana vurdu.Şu tekli koltukların olması en büyük nimetlerden biri.O dandik kekleri onların olsun ama her otobüs öyle olsun ya.Bir de tabi tvlerin gelmesi iyi oldu.Yoksa yanıma geveze, yanındakinin tüm hayatını ,babasının maaşını falan merak eden bir tip oturunca yolda indirin beni diyesim geliyordu.Ki ben açar kitap okurum,ne biliyim kulaklık takarım müzik dinlemesem bile kulaklıkla dururum.O kadar da konuşmaya uzak biriyim otobüslerde.Buna rağmen dur durak dinlemeyen teyzeleri neyse ki tvdeki kim kiminle evlencek programları durdurdu.Onu izleye izleye gidiyorlar biz de rahat ediyoruz.

Ama bu sefer yanıma tvnin bile durduramayacağı bir tehlike oturdu.Çocuklu kadın..Şimdi ben çocuk severim aslında,yani böyle alıp abidik gubidik yapıyım sonra verip annesine uzaklaşayım isterim.Ama tüm yol boyunca sesi işkence aletlerine taş çıkartcak bir çocukla olmak mı?Almayım..Bir de böyle yılışık anneler yok mu,tam onlardan.Oturdu çocuğun benimle uğraşası falan yok, kadın bana bir merhaba dememiş tam her şey yolunda sanırım derken “annecim bak yanımızda abla varmışşş baksana annecim ..”Şimdi zorla tanıştırılmaya çalıştığımız bir çiftken ben sallamasam onu, çocuk hayatının darbesini yicek ilerde pskoloğunda neden kızlara teklif edemiyorum seansı sırasında beni hatırlayacak sonra bir sürü bedduayla uğraş uğraşabilirsen..Ondan el mahkum aman ne şirin şeymiş diye gülümsememle kadının çocuğu benim kucağıma ben diyim vermesi siz anlayın atması bir oldu.Kadın bu kadar mı bıktın çocuğundan yaa..acaba bana bırakıp kaçcak mı bebeyi nedir anlamadım direkt attı üstüme..Bende dışarıya bak hadi sen diye buna bir iki araba gösterdim sonra hiç ilgilenmedim.Dedim şimdi o işkence sesiyle ağlamaya başlar ben de annesine veririm bir daha da almam ağlıyor diye.Artık tüm yol kucağımda durması işkencesindense 5 dkka zırlamasını çekebilirim sanırım.Ben böyle planlar yaparken annesinin kucağıma atmasındaki asıl nedeni anladım.Bebek gak guk huzursuzlandı ben he tamam beklediğimden de erken oldu diye sevinirken hopp kustu.Tamam el kadar bebek ne kuscak İskender yicek değil ama yinede kusmuk yani..Ve ben sevgilime gidiyorum ve nasolsa bir gece kalcam diye pijama dışında yedek bişey yok çantamda.Neyse ki tam kuscağı sırada annesine döndermiştimki o çocuğunun kusmuğundan kurtulmak için pis planlar yapan anne kusmuktan kurtulamadı o da nasibini aldı.Neyse bende çocuğu bunun kucağına attım tabiî ki.Üstümü falan sildim parfüm sıktım hatta parfüm banyosu yaptım ama yok geliyor o koku burnuma burnuma ne yedirdiyse artık el kadar çocuğa.Acaba napsam üstümdekini çıkartıp montun altında sütyenle kalıp “aşkım sana sürpriz yaptımm” ayağı mı yapsam tarzında bin tane plan kurdum ama bulamadım uygun bişey. En azından ben bunları düşünürken yol çabuk geçti de geldik İstanbul’a..
Otobüsten indim tabi canım aşkım diye sarılma modunda bekliyor beni.
-Ay Burak sarılma zaten fenalık bastı çok sıcak, hadi şu senin evin ordaki avm ye gidelimm
-Simge daha yeni geldin, alışveriş mi düşünüyorsun, yapsaydın ya alışverişini kızım gelmeden
-Ya ama çok beğendiğim bir kazak vardı sadece ordaki mağazada kalmış, başka da yerde yok,alınmadan almam lazım hadi hadi

Neyseki benim alışveriş konusundaki manyaklıklarıma alışıkta çok garipsemedi. Ama ben yeni sezon ürünlerinin kazık fiyatının kurbanı oldum, bir dolu para verdim. Bu tshirtlere 1 ay önce giycem diye bu para verilir mi be ,bekle indirimde al işte dediklerimin ahı mı tuttu ne..Bebek kusmuğundan kurtulmak bana oldukça pahalıya mal oldu.Umarım o velet pskoloğunda beni iyi anar,annem bile ilgilenmedi o ilgilendi falan diye hatırlar da,bu kadar yaptığıma değer.

15 Mart 2012 Perşembe

Bir elimde ayna,umurumda mı dünya


Geçenlerde cilt bakımı yaptırdım. Ki ben en son 10 sene önce mi ne gitmiştim annemin zoruyla.Kendim yüzümü yıkarım falan kendimce bişiyler yaparım ben.Cilt bakımına da cilt bakımı yaptırıyım diye gitmemiştim aslında sadece kaş aldırcaktım.Ama üstümde nasıl bir mallık varsa o gün kadın öyle ikna gurusu falan olmamasına rağmen beni ikna etti.Bir de güzellik merkezinin sahibi olan kadın böyle genelev patroniçesi gibi bişeydi,onu görür görmez zaten ordan uzaklaşmalıydım bence ama işte insanın üstüne mallık gemliye görsün basireti bağlanıyor.

Kadının beni ikna eden cümlesi ise, “6ay yüzüne hiç bir şey sürmeden dışarı çıkabilirsin o kadar işe yarıyor” oldu.Bir kere böyle mucize bir ürün var mı yok,yani bu kadar kafadan uydurma olduğu belli olan bir cümleye kandım ben.Bir de salak simge sen sanki yüzüne bişey sürüyorsun evden çıkarken.Fondoteni düğünden düğüne sürerim.Süper bir cildim olmasa da evden çıkmadan 1 saat makyaj yapan yada yapması gereken kızlardan hiç olmadım.

Neyse sonuç olarak cilt bakımı yaptırdım ve o kadar parayı saçma salak bir şeye harcadım ya bari değsin dedim.Bir güzellik uzmanı edasıyla bir sürü ürün aldım.Her gün yüzümü yıkadım,tonikler kremler sürdüm, peelingler yaptım.Tabi cilt bu kadar ilgiye alışık olmayınca şımardı.Oradan buradan sivilcelerim pörtledi.Bakımına da temizliğine de lanetler okudum ve ev yapımı olaylara geçiş yaptım.

Şimdi bir acemiden güzellik tavsiyesi almak üzeresiniz ona göre.Ama benim cildimi yeniden adam ettiği için bu reçeteye saygım vardır bilginize.Buyrun deneyin isterseniz;

Yarım greyfurt ve iki sap taze biberiye konmuş suyla yapılan buhar banyosu sonrasında
Yarım greyfurt+1 küçük salatalık+1 tatlı kaşığı buğday yağını iyice temizlediğiniz cildinize uygulayıp 20 dk bekleyip yıkayın. Bu detoks maskesi olarak geçiyor.Sıkılaştırıcı olarak da 2 yemek kaşığı kuşburnunu 1 su bardağı kadar su da kaynatıp süzüp pamukla cildimi sildim.Benim gözeneklerim olduğu için benim oldukça işime yaradı.Umarım sizin de işinize yarar.

14 Mart 2012 Çarşamba

Herşey nasıl hastalar aleyhine olabilir?




Bugün tıp bayramı ya,bunun hakkında bişiyler diyim istedim,mesleki damarım kabardı yine.Sonra bir yazı okudum,benim diyceklerim demiş zaten.Hem saygı duydum hem kıskandım.Ekşisözlükten biri yazmış çok da güzel yazmış eline sağlık.Dediklerinin azı yok fazlası var.Biz tıpçılar sosyal paylaşım sitesinde bu yazıyı kendi aramızda paylaşıp kendi kendimize konuşuyoruz.Ben elçi oluyum dedim, asıl kitlesine ulaşmasında yazının...Orjinal ekşisözlükteki linkini bulabilseydim onu vercektim direkt aslında ama bulamadım.Eğer siz bulursanız haber edin ekleyim buraya.Yazarının affına sığınarak sizle paylaşıyorum işte bu yazıyı;




Malpraktis :

Oncelikle, bazıları şunu hala anlayamamış; her doktor para kazanmak için
doktorluk yapmaz ama para kazanmadan da hiç bir doktor doktorluk yapamaz.

Malpraktis, yanlış uygulama demek. hastaya yanlış tedavi yaptığın zaman
götünden kanı alıyolar. alsınlar tabi. misal ben yanlış tedavi yaptığım
için 200.000 tl ceza ödüyorsam ve malpraktis oranı aşağı yukarı 10.000
hastada birse, bana önce hasta başı, 200.000 bölü 10.000 eşittir 20 tl'den
çok para versinler, sonra hata yaptığımda çatır çatır alsınlar parayı.
allah değilim, mutlaka hata yapıcam. bi mühendisten, öğretmenden, memurdan
%0 hata beklemiyorsan, benden de bekleyemezsin. ama senin işin insan
sağlığıyla ilgili diyorsan ve binde bir hatta onbinde bir bile olsa hata
yaptığım taktirde hesabını soracaksan, karşılığını da vereceksin. 10.000'de
1 hatamda tonla paramı alıyosan, 9999 doğru kararımda da hatamı telafi
edebileceğim parayı vereceksin. kara kaşım kara gözüm için değil. bildiğin
matematik gereği. vermezsen doktorluktan para kazanamam, doktorluk yapamam,
doktorsuz kalırsın. ya da hatamı gizlerim, gerekli gereksiz bin tane film
çektirip, bin tane tahlil yaptırıp kendimi garantiye alırım. sen de, sağlık
sisteminin harcamaları neden bu kadar çok, tomografi için neden 1 ay
sonraya gün verdiler diye düşünür durursun.

Performans sistemi de doktorun yaptığı iş oranında ödeme alması demek. öyle
anlatıyolar ama aslında durum öyle değil. iki farklı hastanede, aynı işi
yapıp, aynı sayıda hasta bakan, birbirinin tıpa tıp aynı iki doktordan biri
performanstan 3000 tl alırken diğeri 300 tl alabiliyor. neden? çünkü,
"döner sermayeden aldığın pay = (hastanenin o ayki geliri - hastanenin o
ayki gideri) x senin performans puanın / hastanedeki herkesin toplam
performans puanı" gibi bişey. anlamadıysan, hastanenin gideri artarsa
performans gelirin düşüyor. yolsuzlukla, otla bokla hastanenin giderleri
artınca ben emeğimin karşılığını alamıyorum. diyelim ki hiç yolsuzluk yok,
puanımın karşılığını tam olarak alıcam, o zaman da sorun çözülmüyor. para
kazanabilmem için çok hasta bakmam, çok tahlil, çok film istemem, çok
girişimsel işlem yapmam lazım. zaten malpraktis yüzünden götüm tutuşmuş
durumda, poliklinikte 5 dk'da doğru dürüst tanı koyma riskine girmiyorum,
yazıyorum tahlili, istiyorum filmi, bugün git 1 ay sonra filmin çıkınca gel
diyorum. film ve tahlilden ayrı puan, muayeneden ayrı puan alıyorum, 1
muayene puanı da 1 ay sonra film çıkınca alıyorum. senin tanın gecikiyor,
işin uzuyor ama ben kendimi garantiye alıyorum. bu arada da daha çok para
kazanıyorum. netice de allah değilim demiştik. her hastaya 1 saat ayırsam
bile hata yapacakken, o günkü kırkıncı hastamda kendi yargılarıma güvenme
riskine girmiyorum. çünkü, hastane bahçesinde avukatlar müşteri ararken,
kazandığım üç kuruşu malpraktis davasında tazminat olarak ödersem,
doktorluktan para kazanamam, doktorluk yapamam, doktorsuz kalırsın.

Şimdiye kadar iyi şeyler olarak gördüğün malpraktis ve performans
uygulamalarının seni ya doktorsuz bırakacağını ya da kötü sağlık hizmeti
almana neden olacağını, suçlunun da doktorluk yapmamakla kötü de olsa
doktorluk yapmak arasında kalan doktor olmadığını anlamışsındır heralde.
ben doktor olsam öyle yapmaz böyle yapardım dediğin mantıklı bi önerin
varsa yaz, okuyalım, öyle yapalım.

Hastanın doktora puan vermesi sistemi, teknik bilgisi konusunda değil de
nezaketi, temizliği, ilgisi vs için puan vermesi, bu sayede daha saygılı,
ilgili, titiz doktorların ödüllendirilmesi; asık suratlı, hastaya "sen"
diye hitap eden, emir kipiyle konuşan doktorların cezalandırılmasını
amaçlıyor. aslında öyle değil ama öyle olsun. düşün şimdi, ben
poliklinikteyim, sen de hastamsın. göğsünün sol tarafında ağrın var. benim
sana bakmam için 5 dakikam var. içeri girdin, buyrun neyiniz vardı dedim.
göğsümün sol tarafında ağrı oluyor dedin. buna sebep olabilecek nerden
baksam 30 tane hastalık var. benim bunları elemem lazım. sırayla sorucam:
ağrı tam olarak nerede, belli bir noktada mı yoksa yayılıyor mu, batar gibi
mi yoksa sıkıştırır gibi mi, ne zamandır ağrı var, aniden mi başladı yoksa
hafif başlayıp giderek arttı mı, bütün gün mü devam ediyor yoksa ara ara
gelip gidiyor mu, kolunu hareket ettirince göğsünde ağrı oluyor mu, nefes
darlığı var mı, öksürük var mı, öksürünce daha çok ağrıyor mu, balgam var
mı, balgam varsa kanlı mı, ne renk, kıvamı nasıl, yürüyünce, merdiven
çıkınca ağrı değişiyor mu, baş dönmesi, bayılma oluyor mu, çarpıntı var mı,
gece kaç yastıkla yatıyorsun, geceleri nefes darlığıyla uyanıyor musun?
sorulacak şeyler daha bitmedi ama sen anladın olayı. ben bunları makina
gibi hızlı hızlı söylesem sen de hiç lafı dolandırmadan, kısa ve net
cevaplar versen bile 5 dakika dolmuş oluyor. daha muayene etmedim, eski
hastalıklarını, kullandığın ilaçları, geçirdiğin ameliyatları,
alerjilerini, ailede benzer sıkıntısı olanların olup olmadığını sormadım.
bu arada sıradaki hasta kapıyı açıp kafayı uzattı bile. daha ne kadar
beklicem diye soruyor. bu şekilde günde 20 tane hasta bile bakamam ama bazı
günler 100 tane hasta bakmam gerekiyor.

O yüzden napıyorum? hayati tehlike oluşturabilecek hastalıkları 2 dakikada
3-5 soruyla eliyorum. 1 dakikada ciğerlerini ve kalbini dinlemekten ibaret
bi muayene yapıyorum, 1 dakika içerisinde en iyi tahminime göre ilacını
yazıp tomografi ve kan tahlillerini istiyorum, bilgileri bilgisayara
giriyorum ve tomografi sonucuyla tekrar gelmek üzere seni yolluyorum. senin
tanın gecikiyor, yanlış tedavi alma olasılığın artıyor, defalarca hastaneye
gitmen gerekiyor.

Buna not verme sistemini de ekle. bi doktor bu durumda ne yapar? çoğu
doktor bi bok yapmaz. eskiden ne yapıyorsa şimdi de aynısını yapar. elinden
geldiğince hızlıca tanı koyup, tedaviyi yazıp, tahlili, filmi ister,
sıradaki hastaya geçer. bu arada hasta lafı dolandırıyorsa, yani senin gibi
kısa ve net cevaplar vermiyorsa, komşusunun da göğsünün ağrıdığından, bi
doktorun ona falanca ilacı verdiğinden falan bahsediyorsa hastanın sözünü
keser, hastayı dinlemeyen ilgisiz doktor olur. bu döngüyü sabahtan beri
ellinci defa tekrarlarken hastanın yüzüne gülmediği ve hasta muayene için
soyunurken acele ettirdiği için saygısız doktor olur. puanı düşer, ceza
alır, kazandığı para azalır. bi süre sonra doktorluktan para kazanamaz,
doktorluk yapamaz, doktorsuz kalırsın.

Uçkağıtçı doktor ne yapar? hastayı ilgili konulara yönlendirmek için sözünü
kesmek yerine, olan vaktini hastanın ilgili ilgisiz cevaplarını dinleyerek
geçirir, akciğerinin bi kısmını, kalbin tek odağını dinleyip karını şöyle
bi mıncıkladıktan sonra, yarım yamalaktan da az bulguyla en geniş
spektrumlu antibiyotiği yazar, tahlil ve film ister, bu arada hastanın
yüzüne güler, girişte çıkışta elini sıkar, siz diye hitap eder. ilgili ve
saygılı doktor olur. senin tanın daha da gecikir, yanlış tedavi alma
ihtimalin daha da artar, hastaneye daha da fazla gelirsin. kırk tane
doktora ilgisiz şeyleri tekrar tekrar anlatıp durursun.

Simdi eğer varsa içindeki doktor nefretini bi kenara bırakıp, sadece kendi
çıkarını düşünerek, malpraktisi, performansı, not vermeyi topla kafanda.
hala bu sistemi savunabiliyosan, doktorlar daha ilgili, daha saygılı olacak
diyosan, daha iyi sağlık hizmeti alacağını düşünüyosan aynen devam et. ama
kendi sağlığını düşünüyosan bunlara bi dur demen lazım.

--

Senior Student in Mechanical Engineering
Middle East Technical University

9 Mart 2012 Cuma

Hediye Sorunsalı


Bugünlerde hediye sorunsalı yaşıyorum. Aslında hediye almak genelde benim için kolay olmuştur. Anneme bana ne gerekiyorsa onu,ev arkadaşıma eve ne gerekiyorsa onu,sevgilime ne giymesini istiyorsam onu,önemsemediğim ama hediye almam gereken kişilere ise ilk gördüğüm,benim olmasını istiycek kadar beğenmediğim,bütçemi hiç etkilemiyecek bir şeyler alırım.

Ama bu aralar farklı bir şey alsam sevgilime ne alsam düşünemeye başladım nedense.
Böyle sürpriz olsun,özel olsun ama vıcık vıcık romantizm olmasın işin içinde istiyorum.Umarım geçer de bu isteğim ben yine gidip tshirt falan alırım.

Böyle düşünürkene bir erkeğe hediye almanın ne kadar zor olduğunu bir kez daha fark ettim.Yani kıza alıncak bin tane şey var.İncik boncuk alırsın,kıyafet alırsın,bi makyaj bişeyi alırsın,nebiliyim böle vucut losyonlu bişey alabilirsin,oyuncak falan alırsın hatta gidip iç çamaşırı bile alırsın.O kadar hediye çeşitliliği var.Ama adama gidip oyuncak ayı alınmıyor işte.

Gerçi bu kadar hediye bolluğu için de bana gidip yavru ördek almış salak sevgilim de olmadı değil. Paraya kıyamamışsın gidip sokakta satılan yavru ördeklerden almışsın da o kadar para harcamak istemiyorsan git kitap falan al bari.Neyse en azından boyalı civciv almamış bu da bişeydir.Neyse ilk gördüğüm de amanın ne tatlı falan diye sevdim tabi ama onun artık benim olduğu hissi birden nasıl gerdi beni.Çocukla zaten 1 aydır mı ne çıkıyoruz,niye böyle bir sorumluluk olayına soktu beni anlamış değilim.Ben o ördeği çocuğumuz gibi görmeye başladım tabi otomatik kız hissiyati ile.Yalnız güya babası olan sevgilim de bizi bir başımıza bırakıp gitmiş olan düşüncesiz,vefasız koca oldu gözümde.Ay bide o kadar geveze o kadar yapışkan bir ördek seçmiş ki.Bir kere hiç vik vikleri durmuyor.Uyurken,yemek yerken,su içerken hep ama hep bir vikleme var.Ben yanından ayrılıp gitcek olsam o vikleme cıyaklamaya dönüşüyor.Beni annesi olarak görmeye dünden razıymış.Durmadan peşimde,durduğumda üstüme tırmanmaya çalışıyor,onu bırakıp gitsem viyaklıyor.Ben iyice doğum sonrası depresyonu yaşamaya başladım. “Napsam ona yetinemiyorum ben iyi bir anne değilim ,o kadar sevmiyorum da zaten,kakasından yemeğinden de bıktım,viyaklamasından da bıktım,babası da ne arıyor ne soruyor,bıraktı başıma gitti öküz herif” diye düşünürken bile yakaladım kendimi.O arkadaşlarıyla dışarı çıkınca “ha işte ben bunla uğraşıyım, o gezsin,ah ah annemi dinliyecektim” modunda geziniyorum,ona surat asıyorum. Bu duruma daha fazla dayanamadım tabi gittim çocuğumu ördeklerin yüzdüğü falan bir parkın görevlisine teslim ettim. Kendimce cami avlusuna bıraktım yani. Bir de bu vicdan azabım sürdü bir süre.Acaba uyum sağladı mı,acaba beni özlüyor mu diye kılık değiştirip bakmaya gitmediğim kaldı bir. Tabi bu sırada tüm bunların sorumlusu olarak gördüğüm sorumsuz baba adayı sevgilimden de ayrıldım. Sen ördeğimizle hiç ilgilenmedin,ne sorumsuz adamsın,sen ilerde çocuklarımıza da böle yaparsın diyemedim tabi okulda adım manyağa çıkmasın diye ama asıl nedeni tam bunlardı işte.Al işte söylüyorum şimdi -Senin yüzünden ördeğimiz ana baba sevgisi olmadan büyüdü pis adam…

Hediye deyip geçmemek lazım işte,böyle ilişki bile bitirir iki kuruş kar yapcam derken..

6 Mart 2012 Salı

Nazlı yarin değilim ki


Şu kıskandırcam diye başıma sardığım çocuk vardı ya buz pateninde.He işte o hala başıma sarık durumda idi..Faceden yazıp durmalar ,salak salak her fotoğrafıma yorumlar yapmalar.Ay bide çocuk hoş bişey, yani ilk defa kız görmüş olmasının imkanı yok.Çenesini kapatsa dursa bana bin bascak kızlarla çıkar.Çenesini kapatamıyorsa da en azından doktor yaa diye tav olcak dolu kız vardır.Ama işte ben bir yüz verdim sonra kendimi çektim ya değere bindim.
Zaten öyle nerde hmm hoşmuş azcık vakit geçiriyim dediğim çocuk varsa sonra hevesimi alıp soğuk davranmaya başlayınca dibimden düşmüyorlar. Böyle hala 6 yıldır falan seni istiyorum modunda olan biri var ya.Ki ben süper güzel ve sevimli olduğumdan değil,sadece arada ya nasılsın diye sorup kendimi hatırlattığımdan ama hiçbir zaman yüz vermediğimden…Böyle de kötü biriyim yani ben.
Neyse bu çocukta öyle bir şey yapmak gibi bir niyetim yok. Her ne kadar eski sevgilimi kıskandırma çabalarım ve saçma salak flörtlerim olduğundan hayatımda kimse yokmuş imajı versem de aslında var. Bu da ısrarla kahve içmeye çağırıp durunca ve benim tüm atlatmalarım tükendiği halde laftan anlamayınca dedim mecburen “ya benim sevgilim var,olmaz..” Ay demez olaydım, zaten bu zamana kadar dememe nedenim de başıma gelecekleri bildiğimdendi.
-Simge sen beni yanlış anladın. Ben arkadaş olarak demiştim, ne var bunda iki doktoruz ortak arkadaşımız var bu çok doğal bir şey.
-Hisarcan tamam neyse kusuruma bakma, kapatalım bu konuyu (gerizekalı tamam oldu desen daha az rezil olcaksın,ben boşuna kuyruk sallamış kız olcam,ama yokkk ayy ben senden hoşlanmamki tribine girip konuyu uzatcaksın illa)
-Başıma ilk defa böyle bir şey geliyor çok şaşırdım bu tavrına.
-neyse kapatalım konuyu (ilk defa geliyormuş başına , benim başıma bu kıvırtma olayı ilk defa gelmiyor ama ondan merhaba nasılsın diye soran erkeğe benim sevgilim var yalnız diye lafa giremiyorum,mırın kırın etmemi anlamayan naz yaptığımı sanan senin gibi salakların kıvırtmasıyla uğraşıyorum sonra)
-Ben çok kırıldım yalnız senin bu tavrına simge

Uzun çabalar sonucu ondan kurtuldum ama erkeklerin bu “naz yaptığımızı” sanma önyargısından nasıl kurtulcaz bilmiyorum. Yani hoşlandığı erkeğe uzun uzun naz yapabilen kızlar var da ondan başımıza geliyor bunlar anlamıyorum. Keşke yapabilsem ama şahsen ben onlardan değilim,ondan ikinci bir emre kadar ben naz yapıyormuş gibi duruyorsam yapmıyorum benden uzak durun beyler.

3 Mart 2012 Cumartesi

Senin hayatının değeri ne kadar? En fazla 50 bin TL


Son zamanlarda beni en fazla etkileyen haber ne yeni tl simgesi oldu ne de iptal edilen ermeni soykırım yasa tasarısı oldu.

Beni en çok etkileyen 8 yaşından beri, tek hayali olan bir göz ev için yemeden içmeden genç olduğunu unutarak çalışan çabalayan 28 yaşındaki bir kızın hayallerini aldıkları yetmiyormuş gibi canını da alan, sonra ona bir duayı bile çok görüp başkasının mezarına gömen sonra da bunu berberde rahatça konuşabilen, kızını arayan ailenin katıldığı programa bağlanıp hiç haberi yokmuş gibi konuşabilen insanlar oldu. Eskiden hayvan derdik ya böylelerine,yok artık demeyelim insan tanımına hayvandan daha çok uyan bir şey oldu artık bu.Çünkü bu ne ilk haber ne de son olacak. Bu arada bu işi 50 bin tl için yaptılar ikiye bölüşmüşler 25 bin tl. Bu insanların içinde bulunduğu umutsuzluğu, onları bunu bile yapmaya iten koşulları hayal etmeye çalışıyorum, edemiyorum.

Bu arada eğer bir insanı haksız yere 7 yıl hapse atıp, çocuklarının öğretimine mani olup, pskiyatrik destek olmadan yaşayamaz duruma getirmek,annesinin cezaevi koşulları yüzünden hastlalıktan hastalığa yakalanıp sonunda felç geçirerek ölmesine neden olmak mı istiyorsunuz?40 bin tl niz varsa neden olmasın? Bakın örnek vakası bile var,haber burada..

Peki madonnayı ön locadan dinlemek ister misiniz? Hay hay 40 bin tl’ye bunu da yapabilirsiniz. Evet evet yukarıdaki olayla aynı değerde,seçin beğenin.İşte bu da kanıt.

Hadi şimdi hep birlikte…yaşasın yükselen ekonomimiz,yaşasın insanlık

2 Mart 2012 Cuma

Sen hiç bir çocuğun son nefesinde elini tutan kişi oldun mu?


Hani sen diyorsun ya doktorlara sen bunu hak ediyorsun,yüzüne tükürürüm ben senin…hani diyorsun ya bıçağı boynuna dayarım,döverim hatta öldürürüm..hani sen sanıyorsun ya biz güya çok para alıyoruz ve acayip paragözüz…hani sen sistemin hatalarını bize yüklüyorsun,bizi hedef görüyorsun ya..

Ben de sana bir şey diycem. Söyleyeceklerim ne kadar çok çalıştığımız, tıp eğitiminin-çalışma saatlerinin ne kadar zor olduğu değil…hatta 6 yıl okuyup hala mecburen 2 yıllığına senin gezmeye gitmeye bile koktuğun yerlere gitmezsek lise mezunu gibi ortada kalmamız da değil…hatta sen çok para kazandığımızı sanıyorken, arkadaşlarımın hepsi düzenli maaşa geçmişken,ben alacağım 2500 civarı bir para için 36 saat uykusuz çalışmamın gerektiği bir kadronun sınavını kazanmak için baba evinde oturmuş bir yerlerimi yırtıyor olmam da değil..

Ne soracağım sana biliyor musun?

Sen hiç ölmekte olan 4 yaşında bir bebeğin son anlarında elini tuttun mu? Ben tuttum.Yoğun bakımda ailesinden uzakta son nefesini vermek üzere olan bir bebekti o.Artık saç olmayan kafasını okşadım,sakinleştirdim,güzel şeyler söyledim.Gecenin 3ü olması,ertesi gün gece 6-7 de ancak eve gidebilecek olmam zerre umurum da değildi.Tek önemli olan ellerinin sıcaklığı ve gözlerinin bilgeliğiydi benim için.Gitmeyim diye iki elimi de tutmak istedi.Gitmezdim ki zaten…Ve benim elimi tutarken son nefesini verdi..

Sen hiç Azraillin oda da olduğunu hissederek bir hastaya ambu yaptın mı? Ben çok yaptım.

Bir oda da, kimse olmadan hastadan ümit kesilmişken,yaşaması için akciğerlerine hava göndermeye devam etmek nasıl bir şey bilir misin?

Peki gündüzünü gecene katarak yaşaması için uğraştığın bir bebeğin ailesi sana “umut yoksa uğraşmayın fazla da bizde eve gidelim” dedi mi?

İş kazasında kolunu dirseğinin de üzerinden kaybetmiş bir hasta yanında ailesine merak etmeyin iyiyim yok bir şeyim derken o kanamayı durdurmaya çalıştın mı ?

Sabah evden okuluna gitmek için ayrılan çocuğun araba altında kalmış cansız bedenine bakarken dışarıda bekleyen annesine nasıl söyleyeceğini düşündün mü?

Tek başına, ailesinden uzakta, yol kenarına çekip belki de kalp krizi geçiren kamyoncunun bedenine otopsi yapılırken izledin mi?

Her gelen kalp krizine, kazaya ya benim babam olsaydı, benim kardeşim olsaydı diye empati yaptın mı?

Bir bebeğin hayattaki ilk soluğunu gördün mü, o mucizeyi yaşadın mı?

Peki tüm bunlar bir hafta, bir gün içinde sürekli olan olaylar oldu mu senin için? Bir doktorun oluyor. Bir doktor eve gittiğinde aklı bu hastalarla dolu oluyor. Acaba elimden gelenin en iyisini yaptım mı diye kendini yiyor her gün, her gece…İsimleri,yüzleri unutuyor belki ama yaptığı bir hatayı,eksik yaptığı bir şeyi unutamıyor.Halbuki o da insan,onun da ailesi var,ilgisini isteyen insanlar var.Onlar ikinci planda kalıyor hasta söz konusuysa.Sen yüzüne tükürüyorsun ya senle ilgilenmediğini düşündüğün doktorun o gerçekten sandığın gibi hatalıysa vicdanı rahat mı bırakıyor sanıyorsun onu?

Kimse bizim normal olmamızı beklemesin..bunları yaşayıp normal olabilir miyiz gerçekten? Ancak insanın bin bir türlüsüyle karşılaşıp, bin bir acı görüp vicdansız olabilir miyiz peki? Para için mi yapıyoruz sadece? Evet para kazanmak istiyoruz emeğimizin karşılığını almak da istiyoruz. Çünkü biz de insanız. Ama sen de biliyorsun ki derdimiz sadece para kazanmak olsa çok daha kolay,rahat yolları var.İllegallikten bile bahsetmiyorum üstelik.Bir insanın sağlığını nasıl kazandıracağımızı öğrenmek + bir hastaya sağlığını kazandırmak için harcadığımız çabayı neye harcasak çok daha iyi para kazanırız çok daha iyi şartlarda.

Biz “O” değiliz. Biz seniz, biz senin kızın-oğlunuz belki, ya da torunun, ya da en yakın arkadaşın, yada eşin, yada gelinin-damadın, ya da sevdiğinin ya da senin ölürken yanında olacağı son nefesini verirken sana-ona sıcaklık verecek kişiyiz. Eğer biz de sana “o” olarak bakarsak,sadece görevimi yapar giderim dersek bu çark döner mi sanıyorsun insanlık olmadan?

Biz aynı taraftayız. O olan hastalık, ölüm.Sen bana saldırırsan kaybeden sadece ben olmam,sen de olursun.

Yine de size tükürmek, sizi dövmek, size küfretmek , size bıçak çekmek, sizi öldürmek müstahaktır diyorsan senin insanlığın,vicdanın nerde?

Buraya kadar okuyan, büyük ihtimalle sen bunları yapan kişi değilsin. Bunları yapan kişi çoktan küfrederek başka sayfaya geçmiştir.Ama sen bunlara göz yuman kişi de olma.Biz senin sağlığına göz yuman kişi değiliz çünkü.

1 Mart 2012 Perşembe

Bir Fincan Mim


yaşasınn bittersweet beni mimlemiş ,o olmasa mimleyenim yok zaten:)çok teşekkür ediyorum ve cevaplarıma geçiyorum:)

1.Hayatınız filme çekilse adı ne olurdu ve soundtrackinde hangi şarkılar yer alırdı?
Öncelikle house da çalan şarkı olsunda havaya giriyim Massive Attack – Teardrop.ismi ise bu şarkıya pek uygun değil ama ben hep çocuktum olsun:)ay hatta can bonomo nun erevizyon şarkısını da ekleyelim neşeli kısımlara:)

2.Bir şeyleri değiştirme gücünüz olsa, neyi ya da neleri değiştirirdiniz?
Ay buna felsefik bir cevap veriyim bari:)
ay vazgeçtim yada;
1.yiyim yiyim kilo almayım.
2.ışınlanabiliyim,benim istediklerim de ışınlanabilsin eğer ben istersem tabiî ki
3.biraz kalçalarımdan gitsin sonra hep böyle kalıyım ömür boyu,yaşlanmayım,gücüm düşmesin,sağlığım bozulmasın..
4.hastalara bakıp şıp diye neleri olduğunu anlıyım..bir ara bunu yapabildiğini iddaa eden bir teyze çıkmıştı..keşkem tus çalışcama gidip iki ders görseydim bak ondan
5.çocuk gibi saçmalayabilme yeteneğim hep benle kalsın

3.Sizi en çok etkileyen sinema sahnesi veya sahneleri?
chuckyden korkan var mı? Varsa birleşip grup kuralım..aa evet yalnız değilmişim diye mutlu olalım, grubumuz hiçbir işe yaramasa bile bizi mutlu etsin..Evet o kadar güzel ,hatta muhteşem film sahnesi arasında benim aklıma gele gele chucky den bir sahne geldi.Ben ki chucky ve adını neyseki hatırlamadığım bir oyuncaklı korku filmi sonrası tüm oyuncaklarıma çok iyi davranmış,bana saldırmasınlar ,chucky gelip saldırırsa da beni korusunlar diye yağ çekmiş biriyim.Beni korusunlar diye olmasa da halada bu iyi davranma olayım devam ediyor.Neyse benim pskolojik analizimden en setkilendiğim sahneye geçiş yapmak zor olcak ,bodoslamasına giriyim.. İlk serisinde çocuğum acaba delirmedi de doğrumu söylüyor diye pilleri var mı diye baktığı ve chuckynin arkasını döndüğü sahne var ya pillerinin olmadığını gördükten sonra. He işte ben o sahneye kadar bide karanlıkta,evde tek başıma korkumun üstesinden gelcem diye izledim.ondan sonra da direkt arkadaşıma kaçtım zaten bidaha da izleyemedim.Bir de ıssız adam’da ki son sahne..evet birini düşününce anlamlı..


4.Yaşadığın şehir bir günlüğüne yalnızca sana tahsis edilmiş,senden başka hiç kimse yok.Ne yaparsın?
ay tek başıma olmasaydım ama ya..bisiklet sürüyüm bari..ama ben cadde de bu zıp zıp zıplayan kucuk toplarla oynamak istiyorum bana ne birisi daha gelsin kocaman caddede o topu istediğimiz gibi zıplatarak top oynayalım..

5.Şu sıralar ilgiyle takip ettiğiniz diziler?
dizileri internetten takip ediyorum ben genelde..reklam beklemeye sabrı olmayan biriyim ben.
1.gilmore girls: okadar eğlenceliler ki dizi bitcek diye üzülüyorum resmen yavaş yavaş izliyorum..
2.dexter: gel bebeğim ben senin pskolojik sorunlarını çözerim,bebişine bile bakarım
3.in treatment:pskiyatrist olup bu sorunlularla uğraşmazmışım iyki de izledim bu diziyi dedirten dizi.
4.how ı met your mother:hala izlemeyen varsa cık cık nerde yaşıosun sen yavrum?
5.once upon a time..Buna yeni başladım ondan çok yorum yapamıycam ama güzel gidiyor


bende pickolog
esin çot
n.g.e komşularımı mimledim,gidin de bakıverin :)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...