28 Şubat 2012 Salı

Kıskandırmak zor zanaat bebeğim



Ben evde oturup ders çalışmaktan iyice çatlıycak duruma gelince,liseden arkadaşımın şuraya gitcez sende gel buraya gitcez sende gel ısrarlarına daha fazla dayanamayarak iyi bari dedim bi çıkıyım sosyal ortama karışıyım da unutmayım nasıl bişey olduğunu dedim,çıktım.Ki keşke çıkmaz olaydım.

Şimdi ortamda tek tanıdığım benim arkadaş. Diğerlerini de bunun face resimlerinden falan görmüşlüğüm var az çok ne mal olduklarını biliyorum. Hemen bir hızlı durum değerlendirmesi yaptım. Bir tane her ortamda bulunan tüm dikkatleri üstüne çekmek isteyen kız, bir tane bunun yakın ama ezik en yakın kız arkadaşı, bir tane çirkinliğini komik olmakla kapatmaya çalışan çocuk,bir tane de wayy bee hem doktor hem yakışıklı dedirten ama konuşmanın ikinci dakikasında “off ne mal” diye yanından kaçılcak bir tip var. Yani pek iç açıcı bir grup değil.

25 yaşındaki insanlar buluşunca napar? İşte bi kafeye gider oturursun ne biliyim tabu falan saçmalıklarına girersin, bowling oynarsın,hiçbir şey bulamadın sinemaya gidersin..Kendimi tüm bu seçeneklere hazırlamıştım ama tipler tutturdu buz patenine gidelim. Ya napcan buz pateninde? O soğukta sümüklerin akacak , düşeceksin koca k.çını kaldıramayacaksın rezil olmuş haline gülmeye çalışacaksın.Bunu mu yapmak istiyorsun yani diye sorma istiyorum ama tabi ortamda yeniyim falan “hehe olur fark etmez benim için” modundayım. Dedim hiç olmadı napalım evde oturup ders çalıştığıma şükrederim en azından bundan sonra.

Neyse mekana geldik. Ortamda bıdık bıdık kayan,düşünce zıplayıp kalkan zaten 50cm boyları odlundan düştüklerini bile anlamayan bebeler var.He bide bunların yanında kaycaz iyice göze batıcağız.Birde atom karınca gibiler durmuyorlar ki yerlerinde,her an acaba çarpcak mı diye tırscaz onlardan. Çıktığı kızın elini orasını burasını tutmak için düşmesin ayağına, buz patenine getiren ergen bir çift varki , dedim en azından bunları izler eğlenirim.Bir de süper seksi taytı ile antrenman yapan hoş bir buz patenci hatun var. Eğer kıskancağım falan bir erkekle gelmiş olsam çıkıp önüne düşürüp o güzel bacaklarını kırdırtıp alçılara mahkum edebildim onu,ucuz kurtuldu.

Ben neyse ki az çok biliyorum kaymayı, işte oraya buraya salınıp bitse de gitsek diye zaman geçiriyorum salak salak . Uzakta bir tip gördüm..Dedim bu tanıdık ama kim? Gözlerimi görmek için kısmamla kocaman açmam bir oldu.Benim 3 yıllık eski sevgilim…Ki kendisi seni seviyorum ama eskisi kadar sevmiyorum diye boktan bir bahaneyle ayrılmak istemişti de bende gururdan “hmm aynen şekerim hatta sen söylemesen ben söyliyecektim”den başka bişey diyememiştim. Sonra da her sarhoş olduğunda arayıp ağlayıp sızlayıp hayatımın içine s.çan ayıkken ise aklına bile gelmediğim bir dönemimiz oldu ayrılık sonrası. Ancak nerdeyse 1 yıldır ne görüyorum ne duyuyordum. O kadar görme sonra böyle soğuktan sümüklerin akarken gör. Bunun kardeşi hokey oyuncusuydu, onların antremanını izlemeye falan geldi kesin. Bir yandan ne salağım beni görmesin böyle diyorum bir yandan da görsün beni özleminden kendini buzlara atsın istiyorum. Ben yapamadığım artistik hareketlerle dikkatini çekmeye çalışırken k.ç üstü düşüverdim tabiî ki de. Bu yakışıklı ama salak olan çocukta bana yardıma geldi. Dedim battı balık yan gider Simge yapcak bişey yok, kıskandırma hamlesine geçiyoruz. Bende çocuğa bir sarılmalar, bir cilveler “ay düşcem elimden tutsanaaa” diye. Yanımızdaki ergenlere taş çıkartırım yani o kadar abartıyorum. Ama benim bu aniden başlayan cilvelerim sonucu şaşkına dönen çocuk da k.ç üstü düşünce pek de kıskanılcak halimiz kalmadı. Neyse bunu zar zor kaldırdık düştüğü yerden, ne dengesiz bir şeyse kalkamadı gitti birde. Artık o kadar rezilliğimizden sonra beni gördü mü görmedi mi bilmiyorum ama döndüğümde gitmişti. Gerçi o seksi buz patenciden gözlerini ayırıp bize bakmış mıdır bilmiyorum ama olan bana oldu.5 dakkalığına kıskandırcam diye kullandığım çocuk hem işe yaramadı hem de bana sardı. Hala başıma dert olmaya devam ediyorsun ya eski sevgili ne diyim sana ve benim salak kafama…

26 Şubat 2012 Pazar

Öldür ama Aldatma..



Aldatmak..Bu kelimeye hem çok yabancı hem çok yakınız.Aldatmak diyince oluşan kavramlar genelde sevgilimizin bizi aldatmasıyla ilgili.En azından bende böyle olduğunu keşfettim.Peki ben ve aldatmak arasındaki olay ne?
Ben aldatmaya çok yakın ve çok uzağım.Yakınım çünkü küçük flörtler benim doğamda var.O iki tarafında kelimelerle ve hareketlerle yaptığı ritüel beni büyülüyor.Kimsenin kızım sen bana iş atıosun işte diyemeyeceği kadar uzak,ama “yoksaaa var mı bişeyler ya..” diyebileceği kadar yakın.Kötü bişey biliyorum..Hele karşındaki bu oyunu oynayamayıp düşerse platonik takılmaya başlayıp, oyundaki tek oyuncu olarak sen kalıp “napcam ben şimdi” durumuna düşersen iki taraf için de çok kötü.Eh tehlikeli olmayan güzel oyun mu var?Bu küçük flörtleri oynamayı bırakmak zorunda kalma ihtimalim belki beni evlilikten korkutuyor.Yani parmağında yüzükle bu oyunu oynamak iki taraf içinde masumluğunu yitirebilir sanırım..Bir o kadar da uzağım çünkü cidden sadığım..yani bir basamak dahil olumluya yaklaşırsa işler,var bişeyler moduna geçerse,ya da karşıdaki oyunu bırakıp “hoşlanıorum ben senden” falan diye saçmalarsa anında kaçarım.Acaba olur mu ki bunla bile demem.Oyunumun kurallarından çıkmam.Diyceksin belki amma da sadıkmışsın ama işte ben bu kadarını becerebiliyorum.Beni eleştireceğine asıl sen söyle “Sen nasılsın peki aldatma mevzularında?” :)
Bu kadar yazdım ama asıl amacım bu şirin videoyu paylaşmaktı. Bunu izleyince keşke bunun filmi olsa dedim,upuzun izlemek istedim beynimdeki o küçük adamları..Hatta itiraf ediyorum olaylar karşısında ne yapsam diye düşünürken kafamda çalışıolarmış gibi bile hissettim :) Duygusallık departmanınındakine ise bayıldım :) İzlemeyenler izlesin bakalım siz beğenecek misiniz :)

22 Şubat 2012 Çarşamba

Bir külah Mim


bittersweet mimlemiş beni çok mutlu oldum mimlenmek de mutlu edebilirmiş öğrendim ve işte ben;

1. En sevdiğin şeyler nelerdir? Nelerden hoşlanırsın, vb.
Ben maymun iştahlıyım ki..ne zaman sorsan değişir ki..Ama spor yapmayı severim bak.Kulağımda güzel bir şarkı koşsam koşsam tüm dunyayı unutsam,kaslarım ağrısa yorgunluktan iyi gelir bana..yada atlasam havuza-denize yüzsem yüzsem nefes aldığımda mutlu olsam o da süper olur..tenis oynasam tek amacım o topa vurmak olsa dünyada başka derdim kalmasa o da güzel olur..
kitap okurum sonra..kahve ve kitap bir de çikolata..mutlu 3lü.güzel film izleyim,arkadaşlarımla salak salak muhabbet ediyim unutuyum kaç yaşında olduğumu,toplumun bana yuklediği olmam gerekenleri..o da süper
bir de dünyayı gezmek istiyorum ben ya.ama heryeri kaybolarak,sırtımda çanta elimde harita,çok paramda olmasın..geziyim öyle haritadaki yeri bulunca mutlu oluyum,durum bakıyım resmını çekıyım,burayı da gördüm diyim bi tatmin duygusu gelsin içime,izin veriyim o duygunun büyümesine..sonrada bir kadeh şarabımı içip sevdiğimde sevişiyim ve mayışıp uyuyum..


2. Bilgisayarda vaktini neler yaparak geçirirsin?
twitter,blog,gazeteler,sonra aa onada bakıyım bunada bakıyım derken sörf alemının benı göturdüğü siteler..bu aralar facebooktan uzak durmaya çalışıyorum..bide oyun oynamaya vaktim olmadığından ancak fal bakıyorum


3. En sevdiğin filmler nelerdir, veya izlediğin ve hafızanda kalan veya kesinlikle izleyin dediğiniz?
Aşk filmi insanı olmadım,hee tabi tabi die izlerim ama işte Jeux d'Enfants'ı sevdim,izlemeyen var mı?İzlemeyen varsa da duymayan yoktur sanırım..
Aşk filmi insanı değilim ama kesinlikle gerilim filmi insanıyım.Artık çoğu filmi ilk 10-20 dkda tahmın ettiğimden izlemek keyif vermese de The Shining bidaha bidaha hatta bidaha izlenesi bir film.Ah jack nicholson daha çok daha çok filmin olsun istiyorum.
Daha çok çok var aslında ama Fight Club'ı da ilk üçümün içine koyuveriyim hemen.İçindeki felsefik konuşmaları geçtim son sahne için bile izlenir.."where s my mind"


4.Şu sıralar almak istediğiniz şeylerin listesini yapsanız, bunlar ne olurdu?
Bu aralar bişey almak isteyememe gibi bir problemim var ki bu benim için hiç de doğal değil.hmm mini cooper alcaz sana deseniz yok demem ama bak.hatta ikinci el de olur,renk seçimini bile size bırakırım o kadar kolaylık sağhttp://www.blogger.com/img/blank.giflıyorum yani,eh hadi...


5. Şu aralar en çok dinlediğiniz 3 şarkı?
cold play-viva la vida
placebo-the bitter end
cranberries-just my imagination


Bende safinaz
kibritçi kız ve
Güven T. yi mimledim gitti:)

Beni şişmanlattın buzul çağı


Şimdi böyle hareketsiz evde oturup tek harcadığım enerji beyin hücrelerimin birbiriyle kavgası olunca (sen ezberle hayır sen ezberle, neyse ben bıraz tutuyum ama bırakırım uzun tutmam ona göre) ne yesem ne yemesem diye daha çok kafaya takmaya başladım.Bunun sonucunda besin değeri olduğundan yediğim her şeyi çıkartıp sadece çikolata kahve ürünleriyle beslenmeye başlamam nasıl bir sonuç doğuracak bekleyip görcez ama her güzel şeyin bir bedeli olduğunu da yeniden fark ettim.
Tadı güzel olan tüm yiyecekler neden bu kadar kalorili? Diyetisyenlerin çıkıp “hmm 3 yeşilden uzak durmalısınız ıspanak-marul-pırasa” dediği bir dünya bulunmalı artık.Böyle bir paralel evren falan varsa oraya geçmeliyim ya da ben.

Bunun sorumlusu olarak ise atalarımızı görüyorum. Havva değil tabi o bir elma yemiş garibim denmeyen kalmadı. O da mı diyetteymiş lan yoksa? “Adem her gün et yiyoruz ama bu basenlerim çok çıktı öyle bir moda var ki lanet olsun fazlalıklarımı da saklayamıyorum, ben artık sağlıklı beslencem” diyip elmayı yemiş olmasın? Neyse bunun sorumlusu olan bize çikolatayı, yağlı şeyleri falan seven genlerimizi miras bırakan atalarımız. Ve buzul çağından bu genler sayesinde sağlam çıktık.
“Ay yaşasın ıspanak en sevdiğim yemek, hadi mağaramıza birsürü ot depolayalım bol bol yeriz ne güzel” diyen eski insanlar maalesef buzul çağı sırasında öldü. Dolayısıyla onların ıspanak seven genleri bize geçemedi. “Yok ben sebze çok severim, çikolata mı ıyy” diyenler ise kusura bakmayın ama anomali gibi bişey sizinki, böyle ananızın babanızın çekinik genleri size geçmiş maalesef, bir dahaki buzul çağında da siz gidicisiniz söylemedi demeyin. Oysa bizim de atalarımız olan mağara kadını tontiş teyzeler mağaraya yapımı reçelmiş, balmış, löp löp etlermiş depoladığı için onları yiyerek hayatta kalmış ve bize de genlerini aktarmıştır.

Her şeyi yiyip yine de kilo almayanların ise uzaylı olup olmadığı konusundaki araştırmalarım devam ediyor. Umarım öyle ucubemsi bir şey çıkar da altından kıskanmaktan çatlamaktan kurtulurum bende.

19 Şubat 2012 Pazar

Evren,tostumu yedim bekliyorum!


Evrenin dişi olduğu konusunda hiç tereddüdüm yok.O kadar dengesiz, hakkında o kadar kafa karıştırıcı bilgi varki..

1.Bir şeyi istersin istersin çok istersin olmaz. Sonra ne zaman istemekten vazgeçersin olur.
2.Evrene mesajlar göndermemiz gerektiğini söyleyip duruyorlar. İyi düşün iyi olsun falan filan kitapları bile var.
3. “Ters gidebilecek her şey, ters gidecektir” diye murphy kurallarını burnumuza burnumuza dayıyor,adam haklı da çıkıyor bir de üstüne.

Tam kadın psikolojisi işte.İster ki onla ilgilen, güzel şeyler söyle şımart ama bunları yaptığında bir şey eksik der,bir türlü yaranamazsın beğenmez seni..Sonra tam aman sen bilirsin der bırakırsın, peşinde kul köle olur ne istersen verir.Kaçan kovalanır olayı evrende bile geçerliyken bu oyunu oynamayı öğrenememiş olmamız ne acı.

Hayır bir adet dönemini falan bilsek ona göre tavrımızı koysak neyse de.O da yok ki..Birde nerde sorumsuz hayatı ciddiye almayan tipler olur hep onlara torpil geçer,bizim dönüp yüzümüze bakmazken onlar ne istese yapar,her durumu onlara uygun hale getirir..Kızlar iyi erkek isteyip, piç erkeklere aşık olurlar olayı tam.

Sevgili evren, bak çocukluk arkadaşı sayılırız, “40 kere söylersen olurmuş salak salak hehe 40 kere dedim salak oldunnn” diye az oyunlarımıza ortak etmedik seni. Gel bir kıyak yap bana. Siparişimi verdim , eve teslim bekliyorum cicim.Olmadı murphy amcaya sığınıp içki masasında “bana kaderimin bir oyunumu bu” diye arabeske başlıycam.

Bknz: Murphy Amca kanunları
1.Bir şeyin ters gitme olasılığı varsa, ters gidecektir.
2.Bir şeyin birkaç şekilde ters gitme olasılığı varsa, hep en kötü sonuç doğuracak şekilde ters gidecektir.
3.Bir şeyin ters gidebileceği olasılıkları engelleseniz bile, anında yeni bir olasılık ortaya çıkacaktır.
4.Bir şeyin olma olasılığı, isteme olasılığı ile ters orantılıdır.
5.Er ya da geç olası en kötü koşullar zincirlemesi vuku bulacaktır.
6.Ne zaman bir şeyden vazgeçseniz, vazgeçtiğiniz o şey size geri gelir.
7.Olmuyorsa zorlayın, kırılırsa zaten değişmesi gerekirdi.
8.Ne kadar beklersen bekle istenmediği zaman gelecektir.
9.Çözülen her problem yeni problemler yaratır.

16 Şubat 2012 Perşembe

kıskançsan çıkarma dışarıya


Bu sevgilisi olan kızlara bir eğitim bilinçlendirme neyim yapılsa fena olmıycak sanırım.Hayır düşünüyorum düşünüyorum acaba bende aynı salaklıkları yapıyor muyum,hatırlayamıyorum.Tabi mevzu ben olunca bok atasım gelmedınden yokk bee ben yapmıyorum diyorum ama yinede söz bende dahil meclisten dışarı gelsin.

Şimdi durakta bir çiftimiz vardır ve öle hiç mucuk mucuk yapmadan durmaktadırlar.Sonra ben durağa en ilgisiz modumda yaklaşırım.Oğlan öyle aman da aman keşke bende de bir tane bundan olsa dedirtcek bir tip değildir, ortada ilginç bir durum da yoktur ondan hiç de umrumda değildir bu çift.Ki kabul ediyorum ortada ilginç bir durum olsa böyle abuk sabuk birbirlerine kur yapıo olsalar nebiliyim salak bir mevzuyu konuşuyor olsalar hiç çekinmem televizyon izlermiş gibi diker gözlerimi izlerim,bana baktıkların da bile çok tınmam içlerinden birilerini işkillendiririm istemeden ama öyle bir durum da yok ortada.

Neyse işte ben durağa gelince ayda yılda bir tane buldum bunu da kaybetmiyim diyen kız şap diye çocuğun elini tuttu böyle sıkı sıkı sonrada bana böyle yandan yandan bakış attı.Bu durum ilk defa da olmuyor daha önce başka çiftlerde de başıma geldi.Hayır yani daha yeni gelmişim durağa tesadüfen bile bakmamışım çiftimize, öyle tehditkar bir halim de yok. Klasik Türk kızıyım işte.İstesem bakarım kendime güzel olurum da öyle kimse "anaa şu kız ne güzelmiş ben niye bu kızla çıkıyorum bunu bırakıp şu kızın bindiği otobüse binip tanışıp onla çıkıyım" da demez.

Böyle çekip kızı bir köşeye sormak istiyorum zorun nedir diye.Çocuğun yanında sorarım da onun bir tarafları kalkar ,bırakır bu kızı sonra vebali boynuma kalır ondan bir köşeye çekip sormak istiyorum.

Bak sen yalnız otobüs bekliyceksinnn amaaa benim sevgilim var imasıysa o -Eee niye gözümüze sokuosun, senin hep var mıydı yoktu,benim de var ama yanımda değil sadece. hemde seninkinden de iyi ama yanımda değil uzakta falan sen öyle yapınca özlemim kabarıo yazık değil mi bana,nedir bu nispet durumları?

Yok şirret karııı biliyorum şimdi çocuğuu gözlerinle yiceksinn tavlamaya çalışcaksınnn amaa o benimm iştee imasıysa -Manyak sevgili ben çocuğa baksam nolcak, senin işte o. Bidaha görmiycem,otobüsünüze binip sizi takip etcek çocuğun evini öğrencek değilim,arkasına geçip fordçuluk falan da yapmıycam.Nedir bu göz korkutmalar? Bide bakcağım göz süzceğim yoksa bile içimdeki şeytanı uyandırıyordun. Bakcam çocuğa egosunu yükseltcem,ben neymişim beee,yanımda kız varken bile bakıyorlar bu olmasa oooo, bu giderse yenisi gelirr nolcekkii diycek, sonra birgün sen naz yaptığında bu da hiç uğraşamam diyip çekip gitcek olan sana olcak sonra.

Neyse demem odur ki siz siz olun böyle yapmayın.Bende yapmıyım hatta içgüdüsel olarak yapıyosam da

15 Şubat 2012 Çarşamba

Tıpın Evreleri vol.2:Bir intörnün çilesi


Gelelim tıp eğitimin en acılı dönemi internlüğe. Aslında internlüğü başka bir şeyle kıyaslamak haksızlık olur.Kendi içinde bir dinamiği vardır. Her şey çok güzel başlar aslında. Heyoo sınav yok artık, ahanda doktor oldum ,nöbet kıyafetimle gezip scrubstaki bebeler gibi takılıyım en iyisi diye başlar her şey.

Sonra nöbette tüm kliniğin kanlarını al dediğinde abiniz/ablanız acı gerçekle yüzleşirsiniz. Artık hiç bir şey değilsinizdir. Öğrenci değilsinizdir ondan öğrencilik şımarıklığı sökmez, hocalar yüzünüze bakmaz zaten kime şımarıklık yapcaksın. Doktor değilsindir,zaten kimse doktorluk işi yaptırmaz genelde. Eğitim desen yoktur. Bir şey sorsan birine anında iş kitler cevap vermek yerine. Hiç bir hakkınız hukukunuz yoktur. Hoca dese hmm senin stajını uzattım,sende soramazsın niye diye çünkü sorsan bir ay daha uzatır.Her şey bu tehdit unsuru üstünden yürümeye başlar zaten. Tuvalete gitmek için bile abi/abla dediğin asistanından izin alman gerekir. Tek önemli konu kimlerden kan alman gerektiği ve kimlerin kan şekerine bakmak gerektiğidir bir süre sonra. Gerçi asistan, hocadan niye bunun kanına bakmadın diye azar yeme ihtimalinden kurtulmak için tüm klinikten kan al der. Sonra o hastalarla sen muhatap olursun. Zaten seni kan almadan kan almaya gören sanki o kanı hayrına veriyormuş gibi davranan hastalarla uğraşırsın. Her gün kan alıyorsun diye kızar, alamazsan ayrı kızar. Bir de gerizekalı bir asistan varsa başında zar zor kan aldığın hastanın odasından tam çıkmış kanı tüplere boşlatmışken “canımmm o hastadan bir de mor tüpe kan alsanaaa” diye bir ses gelir asistandan.

Hastanenin tüm gereksiz angarya işlerini yaparsın. O kadar arkanda seni savunan biri yoktur ki sekreterler, hasta bakıcıları bile seni aşağılar yüzüne bakmaz. Ve işin garip tarafı bir süre sonra bu düzen bu aşağılama normal gelir. Birisi normal insan gibi davransa “nekaddar iyii biri yaaa çok süper birisi” diye hayran olursun, gözlerin falan dolar. Hemşireler zaten ertesi gün evlerine gitceği sen orda sürünmeye devam etceğin halde işlerini sana yaptırırlar birde eksik yapma diye komutan gibi gezerler başında kan şekerine baktın mı bak bu saatte bakcaksın unutma bıdı bıdı kafanı s.kerler. Hatta uyanmadıysan gelip dürtükler uyandırırlar kendileri bakmak yerine bir tanecik kan şekerine. Kalemim yoktu da hemşirenin birinden kalem istemiştim onun yapması gereken işin sonucunu yazmak için bir ton laf yemiştim sonra lütfedip kalemini verdikten sonra da insan bir teşekkür eder bilmem ne die laf sokmaya devam etmişti. Ve bu o kadar normal gelmişti ki o zaman bana. Öyle aşağılanmak, azarlanmak , selam bile verilmemesi,verilen selamın alınmaması, yan tarafta çay içip çekirdek çitlerlerken sen ölsen umurlarında olmaması…O sistem içinde o kadar benimsetmişlerdiki ancak şimdi fark ediyorum bırak doktor gibi davranılmasını insan gibi bile davranılmadığımızı. Bir kere bunların çaydanlığından çay almıştım aşağı kantine inecek vakit bulamadığımdan. Of nerdeyse kusturacaktı o çayı bana..parasını veriyim demiştim bir de ayrı azar çekmişti,sonrada mutfak kapısına “internler giremez” yazmıştı kompleksli hemşirenin teki. Hocalar ise bizi gelip geçici gördüklerinden, bize hemşirelerin nasıl davrandığını anlattığımızda çiçek alıp gidin gönüllerini alın falan demişti ben onlarla konuşuyum bir bile diyip gönlümüzü almamıştı adam ya.

Mecburi hizmete başladığımda bana doktor olarak davranılması, saygı duyulması, benim bir yıl boyunca yaptığım o kadar angarya salak işin benim eğitimime gram katkısının olmadığını görmek o kadar dokunmuştu ki bana… Doktorluk başka bir şeydi ve bana bunu öğretmemişlerdi. Hatta unutturmuşlardı bildiklerimi de o son sene de… Karar vermem, insanları yönetmem, tedavi orderi vermem gerekiyordu.Halbuki ben son sene ders çalışmaya bile vakit bulamadan ambu yapıp el kası çalışmış ve kan şekeri bakıp,ekg çekip hemşirelik eğitimi almıştım.

Neyse internlüğün tıpın son senesinde olmasının asıl nedeni artık yolun geri dönülemeyeceği kadar gidilmiş olması sanırım. Ve internlük bu hayatta bir kere yapılır ancak deseler hadi bir daha yap yok yani gözüm yemez o salak dünyaya tekrar girmeyi. Çömez asistanlık da bölüm ve ortamına göre daha da beter bir dünya olabilir tabi ama henüz tatmadığımdan bu konuda ne desem boş.

14 Şubat 2012 Salı

Arkadaşımın Aşkı Mevzuları


Şu hayatta hala kabullenemediğim bir şey varsa o da arkadaşının eski sevgilisiyle çıkmak.Ya da bir erkeğin ilişkisi varken tanışıp sonra flört edip sonra adamın öbür kadını bırakıp sana gelmesi.Neyi büyük konuşsam hayatta yapmam diye cümleye başlasam başıma geldiğinden temkinli konuşmakta fayda var tabi ama nasıl kabullenilir böyle bir şey.

Yalnız bunu düşünmemin nedeni tamamen bencillik.Yani arkadaşlık öldü mü,yazık değil mi o kıza falan değil.Ben o adama hayatta güvenemem.Arkadaşlarından kendi arkadaşlarımdan herkesten şüphelenirim.Paranoyak,diken üstünde biri olur çıkarım.Şimdi bu o kızı benim için bıraktı yarında beni başkası için bırakır bu salak derim.O adam benim için daha iyi oyuncak buldu mu ona giden doyumsuzun tekidir.Kendine güven de bir yere kadar yani. “Hahayt benim için bilmem kaç yıllık sevgilisini bıraktı ne süperim yaa” diye düşünürken azıcık da o kadar senelik sevgili olunca seninde aynısının tıpkısının başına gelebileceğini düşünürüm ben bu durumda.

Gerçi ben empati işini abartabiliyorum bazen.Ünvtede benle aynı dönemden tanıdığım bir çift vardı.Çocuk öyle ahım şahım bişey değil,kız da süper değil ama idare eder işte.İkisi de öyle samimi arkadaşım falan değil.Selam verip geçtiğim insanlar.Bunlar birinci sınıftan beri çıkıyordu.Aynı ders grupları aynı arkadaşlar derken iyice yapışık ikiz modundalardı.6 yıl ya dile kolay.6 yıl çıkmak ne demek.Ben 3 senelik sevgilimden ayrılınca bu çiftlere bakıp millet yetenekli biz yeteneksiz diye üzülüyordum falan.Neyse son sene bunların nöbet grupları falan ayrıldı.Sonra bu çocuk gitti kendi grubundan bir kızla çıkmaya başladı,ayrıldığının 15.gününde falan,hatta belki daha önce ama ben “yaa arkadaştır onlar bee” diye saf saf düşündüğümden 15.gün keşfetmişte olabilirim.Öbür kızla niye ayrıldı falan hiç bilmiyorum ama nasıl bir empati yaptıysam resmen çocuğa düşman oldum.Gören diycek herhalde bu hoşlanıyodu çocuktan.Kıza ayrı sinir oluyorum zaten.6 yıl gözünün önünde çıkmışlar,yapışık ikiz gibi gezmişler hangi mide kabullenebiliyorsun sen şimdi?Bu kadar mı evde kaldım kim olursa kabulümdür moduna girilir ya? Sonra bunlar nişanlandılar facebooka hemen bin tane çok mutluyuz sende 6 yıl çıktığınla kal modunda fotoğraflar eklediler. Benim içim bile nasıl acıdı kızı düşünemiyorum bile.

Bir de ağzımın payını magazin dünyasından bir çift vermişti.Bunlar aynı dizide oynuyorlardı.Hatta adam evlenmişti dizi devam ederken kadınında sevgilisi vardı.Neyse adam karısından boşandı,kadında sevgilisinden ayrıldı.Bunların arasında aşk dedikoduları başladı.Nasıl savunmuştum onları,magazincilere nasıl kızmıştım ya.”İşte arkadaş olamaz mı iki insan,arkadaşıyla tatile gidemez mi,kaç senedir aynı dizideler konuşmasınlar bide,erkekle kadının arkadaş olmasına alışık değil tabi bu millet” diye ağzıma geleni söylemiştim.Sonra ortaya çıktı ki bunlar beraberlermiş,hatta evlendiler.Ben öyle susup kaldım ama gene empati yapmadan duramadım tabi.Ben kadının yerinde olsam dizi setinden ayrılmam zaten magazin basınının dediğine göre o da öyle yapıyormuş.Adam bir kere yaptı sonuçta niye bidaha yapmasın dimi ama.

Gerçi öyle sahipli tiplerin daha bir çekici gelme durumunu da inkar etmemek lazım.Bizim lisede salak bir kız vardı.İlgi çekmek için birsürü mallık yapıp dururdu.Herkesin keyfi yerindeyse bu somurturdu bir köşede yada milletin canı sıkkınsa ortada sevgi kelebeği gibi şakırdı falan.Erkeklerde saf oluyor kanıyor böyle ilgi delisi salak tiplere.İşte bu kızla muhabbetim vardı bir şekilde.Buna flörtleştiğin,hoşlandığın çocuğu söyle hemen dibinde biterdi çocuğun.Çocuğa yavşardı cilveler yapardı.Birde salak kız bunu “aa senle aranı yapıyım diye samimi oluyorum hani ortam olsun diye” ayağına yapardı bir haltta diyemezdin.Çocuğun iyice aklını karıştırırdı.Sende gönlü varsa bile kızın arkadaşı bana asıldığına göre kız benden hoşlanmıyor herhalde diye rotayı çevirirdi başkasına.Başka bir olaylar oldu da bu kızla küstük neysede kurtuldum bundan.Yoksa aşk hayatım zaten bok gibiyken daha da bok gibi olarak bitirirdim liseyi bu kız yüzünden.

Tıpın Evreleri


Tıpın eğitimi uzun olunca kendi içinde aşamalara ayrılması kaçınılmaz oluyor tabi..

Tıpın ilk yılı: Kendini acayip akıllı görür..o zamana kadar sınıfın en başarılı en inek öğrencisi olmustur. Tıpı kazanmanla sana zaten herkes “wayy doktor” demeye başlamıştır.Böyle bir level atlamış,tamam bundan sonra hayat çok güzel olcak duygusuyla gelir anfiye. Tıptaki kızları öyle bakımsız falan anlatırlar ya,bende demiştim ahanda sınıfın en güzel kızı olcam yaşasın..ama yok öyle bir şey,yani daha nöbetlerin yıpratamadığı kız nüfusu oldukça bakımlıdır güzeldir.ünvteye başlıyoruz diye ayrı bir özenilmiştir zaten kendine. Erkeklerden ise bahsetmek bile istemiyorum.Sadece şöyle diyim; eğer kendinize tipinize falan güvenmiyorsanız param da yok ama gelsin güzel kızlar gitsin güzel kızlar olsun istiyorum diyorsanız tıp sizin için en uygun meslek ey erkekler..Neyse işte ünvte ortamı heyo ben zaten zekiyim son gün çalışıp hep yüksek alırdım lisede modundaki öğrencimiz ilk sınavlarla boyunun ölçüsünü alır ve artık herkesin çalışkan ve inek olduğu bir ortamda olduğunun,aslında güzel günlerin geride kaldığının farkına varır. Bu senenin tatillerinde eve giden tıpçı birden komşuların,akrabaların aşırı ilgisine maruz kalır. Zira memlekette orası burası ağrımayan yok. Sadece tansiyon ölçmeyi bilen (o da ortam çok sessiz olursa) tıpçı biz daha onlara gelmedik diyemeyeceğinden sağlık programlarından öğrendiklerini satmaya çalışır ki onu da yapamaz mırın kırın eder ancak.

Tıpın ikinci yılı: Artık tıp ortamına alışan tıpçımız azıcık ortam edinmeye başlar ve kaçınılmaz soruyla karşılaşır. “Kadavra gördün mü?” İlk başlarda olay onun içinde çok yeni olduğundan böyle hevesle anlatır orasını burasını. Dışarıdan izleyen biri afrikanın balta girmemiş ormanlarında mumyalarla karşılaştığını sonra da oturup onlarla çiğ kertelenkele yedi onu anlatıyor sanır aşırı böbürlenmelerden ve gelen ıyyy tepkilerinden. Bir süre sonra zaten kokusundan her bişeyınden tiksindiği, onun için ezberlenmesi gereken kas-sinir-damar yığınından başka bişey olmayan kadavradan söz açılması bile içini bayar. “hee gördüm der “ geçer ,senden hikaye bekleyen gençleri duyanlar duymayanlara anlatsın diye başından savar.

Tıpın üçüncü yılı: Yavaş yavaş hastalıkları öğrenmeye başlayan tıpçı birden tüm bu hastalıkların kendinde olduğunu keşfeder.Karnın ağrır cırt olmussundur “aman da akut karınım sanırım” der.Kanserleri,ölümcül hastalıkları,kalıtsal hastalıkları her komiteyle birlikte yavaş yavaş geçirir. Bu dönemde gerçekten olabilen hastalık ise distimik bozukluktur. Zira tıpçımız sınav zamanında depresyona girer sınavdan çıkınca çılgınlar gibi sevinir eğlenir dağıtır ve bu periyot ömrü boyunca sürüp gidecektir artık. Sınav yerine nöbet olcaktır sadece.
Artık hastalıkları bilen tıpçı tatilde eve gittiğinde bunları konuya komşuya satmaya azıcık doktorluk yapmaya çalışır ama ilk iki yıl bir halt bilmediğine karar veren yakın çevresi onu hayal kırıklığına uğratır.

Tıpın dördüncü yılı: Klinikte hasta görmeye başlayan tıpçı artık giyimine saçına sakalına acayip özen gösterir. Ben sırf bunun için alışveriş yapmıştım. Topuklular alıp evde onlarla yürümüştüm alışıyım diye. Tüm hastalara karşı aşırı bir iyi niyet, elinden geldiğince onlara yardım etme, her gördüğü hastayı muayene etme, hocanın gözüne girebilmek için acayip bir yalakalık falan filanla başlar bu yıl.Neyse ki zaman geçtikçe bu işlerin boş olduğunu fark eder.Erkekler bu dönemde önlüklerinin değerini anlar,heryere önlükle gitmeye başlarki kızlar onlarla ilgilensin.Benim arkadaşın masasına gelip telefonunu bırakmıştı kız ya sırf önlük giyiyor diye. Kızlar da arkalarından hemşire hanıımmm diye bağıranlara hemşire değilim ben tıp öğrencisiyim demekten yorulduklarından nefret ederler o önlükten. Bir de tabi bu sene de en iyi öğrenilen şey yol tarif etmektir. Zira hastanede oraya buraya koşturduğunuzdan hastalarda yol sormak için ortaya salınmış görevliler sanar sizi. Bir keresinde o kadar acelem var ki o topuklarla depar atıyorum nerdeyse, çevrede de boş boş duran erkek tıpçılar var aslında. Neyse amcanın biri beni durdurdu kızımmm baksana diye. O zamanda daha akıllanmamışım böyle anlayışlı iyilik abidesi bişeyim hastalara karşı. Durdum, bana yol soruyor.Tabi erkek tıpçıları doktor beni de her soruyu cevaplamaya hazır hemşire olarak gördüğünden neden acelem olsunki durup ona yol tarif etmekten önemli ne yapabilirim ki sanki diye düşündü sanırım. Ki benim bu yol tarif etme hakkında öğrendiğim şey insanlar ilk iki cümleden sonrasını dinlemiyor,oraya kadar gidip yeniden soruyor.Boşuna kasmaya gerek yok yani bir yere kadar tarif et sus.

Tıpın beşinci yılı:En güzel yılıdır aslında.Ağır dersler bitmiştir.TUS muhabbeti başlamıştır ama daha ensesinde değildir.Acaba Türkiye birincisi olsam mı,yok ya ama resmim çıkmasın modundadır tıpçımız.Sevgilisi falan yoksa sevgili bulma telaşına girilebilinir.Kendisini doktor olarak hisseder.Herşeyi biliyorum sanır. Arasıra mühendislik falan yazıp okulu bitiren,yurtdışına mastıra falan giden arkadaşlara sinir olunsa da daha okadar dokunmaz.Fırtınadan önceki sessizlik modunda emeklilikten önce geçirilebilecek belkide son boş anlardır,değeri bilinmelidir.

İnternlük yani tıpın son yılı ise başlı başına bir olaydır ve birkaç yazı konusudur. Travmatiktir anlat anlat bitmez.

7 Şubat 2012 Salı

Büyüyünce ne olcan?


Her hevesim gibi yazı yazma hevesim de ilk yazıdan sonra gitmiş. Öyleki aa yazmıyorum diye aklıma bile gelmemiş.

Ama işte adet dönemi bide evde oturup ders çalışma stresi eklenınce hatırlayıverdim. Dedim doktor olmasaydım ne biliyim böyle kitabım çıksaydı,sağlık programlarında sunucu olsaydım ki bu aralar büyüyünce ne olmak istersin diye sorsalar doktorum programını sunuyum derim..ya da önce gezi programı sunuyum dünyayı gezdirin bana derim, baktım yanaşmıyorlar iyi madem doktor programı sunuyum da aldığım eğitim boşa gitmesin derim.
Neyse sonra nasıl olurda bu yollara kayabilirim diye düşününce işte aklıma burası geldi.Dedim bari yazıp rahatlıyım.

Tus'u ilk seferde kazanamamaktan kötü bişey varsa o da gıcık olduğun insanların kazanması..hayır neyseki rahat bölümleri kazanmadılar ozaman kesin çatlardım hırsımdan.Böyle salak, kendini bir halt sanan,içten pazarlıklı insanlar vardır ya,her işleride yolunda gider nedense..hıh işte öyle olanları facebooktan teker teker silip katil olma ihtimalimden kurtulmak gerekiyor. İşte efendim ne kadar yorgunmuşta,başını yastığa koymayı ne kadar özlemişte..girme facebooka ozaman,yok yanı sanki biz zorla soktuk onları o bölümlere.

Zaten 6 yıl okursun anan ağlar..sonra bitirince bir yerde doktorum demeye utanırsın çünkü dialog bellidir..

- ne doktorusun??
-ben şimdi bitirdim sınava hazırlanıyorum daha bişey doktoru değilim
-hmmm (küçümseyici bir bakış,sanki demişimki ben otistiğim ilkouldan da terkim öyle işte pavyonlarda gezip dansözlük yapıyorum) ne olcaksın? şunu ol bak ben kaynım o doktoru çok iyi kazanıyor..o zaten hacettepeyi birincilikle bitirmişti hemen de kazandı işe girdi..

Hayır sanki adam kendisi bitirdi,utanmasa diycek "gel seni çalıştırıyım..tırt bi ünvteye gitmişsin ama belkiii kazanırsın işteee" bide herkesin mi doktor acayip başarılı bir tandığı olur..ben "bizim bir bakkal tanıdık var, ticaret eğitimini falan aldı,işte şimdide süpermarkete çevirdi bakkalı bayi vercek diğer bölgelere " diyor muyum?

Bir de bölüm önermek nedir ya..sen bir kere çocuk doktoruna gittin çok para verdin çok sevdin diye ben çocuk doktoru mu olcam şimdi? 6 yıl sanki şantiyede gezdim gibi bana bildiği bölümleri anlatıyor..

O yüzden bazen diyorum böyle beyin cerrahı falan oluyum kimse konuşamasın hakkında..hee benım kaynımda olmuştu turşu yedi geçti diyemesin falan yani.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...